Ne hoş değil mi?
Hz. Ömer gibi demek, olmaya çalışmak, anmak ve içinde yaşamak, yaşatmaya çalışmak…
Son bir haftadır bir etkinliğin içerisinde buldum kendimi, öyle bir etkinlik ki bu kafamı yastığa koyduğumda huzurlu bir şekilde uykuya daldıran, saadeti huzurumu son safhada yaşatan bir olay. Biliyorum sizlere Hz. Ömer’i anlatmama asla gerek yok ancak, hatırlamakta fayda var.
Hz. Ömer;
Halife,
Devlet Adamı,
Adam gibi adam
Akarsu kenarında ki koyundan sorumlu olan, yardımını gece karanlığında yapan adam,
sağ elinin verdiğini sol eline göstermeyen adam,
Unutulmuşların hatırlayanı, iyi bir vesile timsali, kısacası Ömer, adında adalet gizli, merhamet gizli, küçüldükçe büyüyen adam Ömer, Hz.. Ömer….
Ömerler bitmemiş, etrafımızda Ömer’i hatırlayan, onun yardım severliğini ve paylaşma arzusunu taşıyan nice insanlar varmış. Kimisi olduğundan kimisi olmadığından verdi. Hz. Ömer gibi yüklendiler sırtlarına çuvalı gecenin karanlığında…
Bir kibrit nasıl yetiyorsa koca ormanı yakmaya, uzanan bir el yetti yüreklerdeki umut meşalesini yakmaya,
Yüzlerde tatlı tebessüm, yürekler de ise bayram sevinci…
Sonradan anladım ve eyvah dedim kendi kendime, geç kalmışlığın hüznü ile karşıladım doğan güneşi, meğer ne güzelmiş “hayat paylaşınca güzel” kelimesi, anlamı paylaşıldığı kadar büyüyen tıpkı bir kartopunun çığ kümesine dönüşmesi gibi.
Hz. Ömer’in eli gibi, yüreği gibi;
Hayatında hiç görmediği ve belki de hiç göremeyeceği insanlara yardım için yarışanları gördüm.
Bu uğurda alın terini dökenleri, canından can verenleri, olduğunun yarısını verenleri…
Şehirdeki insanın ağızından lokmayı düşürüp gökteki kuşa yem eden Rabbim,
Geceyi gündüzün, Gündüzü de gecenin içine gizleyen Rabbim,
Hayır’ın içine Şerri, Şerrin içine de Hayrı gizleyen Rabbim bu uğurda koşan bütün insanları müreffeh eylesin…