Koronavirüsü ise tanımlanabiliyor ancak bilinmiyor. Bu sinsi düşmana karşı elimizde olan tek silah, ''Korunmak'' yani gardımızı almak. Evlerimiz cephe, aklımız ise süngümüz. Yakın mesafeden saldırdığı için, uzaktan savaşmamıza gerek yok. Uzmanların ısrarla; “evdekal” çağrısı da bu yüzden. Evde kalmışken, ülkenin neredeyse tamamı kaldı evinde. Peki, sinsi düşman nerede?
Ben söyleyeyim;
Şu anda evden eve olmasa da, şehir şehir ve ilçe ilçe geziyor. Sadece toplu taşıma zahmetinden kurtularak özel araçlarla seyahat etmekte! Buradan geç kalınmaması adına şiddetle sesleniyorum; ‘KAPATIN KENTİN KAPILARINI’
İl ve ilçelerden giriş çıkışı yasaklayın. Özellikle Sinop’ta bu uygulamayı yapmanız şart! Köydeki köyünde, İlçedeki ilçesinde, ildeki ilinde kalsın. Zaten metropellerden giren girdi, şu küçücük kente. En yaşlı kent olma özelliği ile virüsün en çok yaşlıları etkilediğini düşündüğümüzde, durumun ciddiyetinin henüz farkında olmadığımızı üzülerek söyleyeceğim. Kusura bakmasınlar ama Sinop’ta bu süreci yönetenlerin koruma tedbirleri toplantısında, tedbirden bihaber olmaları beni çok korkutuyor. Bakanlığın talimatlarına rağmen; otobüslerle özellikle İstanbul’dan gelenler kontrolsüz girebiliyorsa, ben korkarım arkadaş…!
Ne mi olur?
En yaşlı kente bir öncelik tanınmaz, kentin kapıları derhal kapatılmaz ise; korona vebası tüm kenti sarar, girişi olup da çıkışı olmayan şu kentte hapsoluruz. Amacım bir panik ortamı oluşturmak falan değil. Ayrıca, panik öldürür mü? Yoksa, hayat mı kurtarır? İkisinin arasında gidip geliyor içinde bulunduğumuz süreç… Bilimsel naralar atacak değilim ama bilimin ne demek istediğini anlayabilecek aklım var çok şükür. Bu yüzden ısrarla söylüyorum, durum çok ciddi. Yasaksa yasak, OHAL ise OHAL!
Her ne yapılacaksa acil olarak yapılmalı…!